Teknolojinin faydaları olduğu gibi zararları da var. "Yararı mı
daha çok zararı mı?" tartışılır. Fakat bazı gerçekler var: Artık sokakta
oynayan çocuklar göremiyoruz pek. Artık evlerinde sanal oyunlar oynayan, sanal
çocuklar var. İki taştan kale yapıp, deli dana gibi koştuğumuz, yerlerde
sürünerek, terleyerek, yorularak eğlendiğimiz günler geride kaldı. Seksek
çizgileri olurdu sokaklarda. Bari saklambaç oynayın be!
Ama tabii çocuklara atamayız suçu. Devir değişti. Ebeveynler çocuklarını doğru yönlendirse bile, onlar okulda ve diğer çevrelerde öğreniyorlar popüler bir canavar olduğunu. Bilgisayar. Tek tuşu kalmış canavar. Artık tuşlar, klavyeler bile yok. Her şey dokunmatik. Çok hızlı gelişiyor teknoloji. Ne gerek var? Acelemiz mi var, bir yere mi yetişmeye çalışıyoruz?
Sokak alt
kültürü dediğimiz bu eski güzellikleri filmlerde görebiliyoruz artık sadece. Bu
filmlerden biri de Aşk Tesadüfleri Sever. Her ne kadar adından da anlaşılabileceği üzere bir
aşk filmi olsa da ben başka taraflarını sevdim filmin. Önce en sevdiğim
yönlerinden biri olan görüntü yönetiminden bahsetmem lazım. Fransız filmlerini
hatırlatan sinematografisi, yukarıda yazdığım eski günleri hatırlatmada bana
yardımcı oldu. Renklerle dönem havası başarılı bir şekilde yansıtılmış. Tabii
bu bahsettiklerim filmin geçmişte geçen kısımlarında gördüğümüz
özellikler. Filmin şimdiki zamanına baktığımızda üslup açısından öne çıkan bir
özellik yok. Fakat bu iki ayrı zaman arasındaki geçişler filme ayrı bir hava
katıyor ve filmi ayakta tutuyor.
Filmin yönetmeni Ömer Faruk Sorak'ın kariyerine baktığımızda, önce kameramanlık daha sonra görüntü yönetmenliği yaptığını görüyoruz. Yukarıda yazdıklarım yerine oturuyor böylece.
Evde otoriter babadan dolayı oluşan 80 sonrası dönemi havası,
sokakta yerini renkli, eğlenceli bir hayata bırakıyor. Belki 30 dakika bile
sürmeyen bu görüntüler beni çok etkiledi. Neden diye sorarsanız, filmin büyük
bir kısmının geçtiği Ankara'da, benzer bir mahallede, benzer oyunlarla büyüdüm.
Bizim de sokaklarımızdaki evlerin, apartmanların bazılarının alt katı dükkan
olarak kullanılırdı. Ve hala kullanılmakta. Özellikle Kuğulu Park'taki
sahneler, Ankara'yı az çok bilen herkesi etkilemiştir. Kızılay, Güven Park,
Tunalı Hilmi Caddesi, Atakule, Ankara Garı gibi Ankara'nın sembolü olan
mekanları da görüyoruz filmde. Sonuçta Ankara'da film çekilmesine pek alışık değiliz
ve tanıdık bir yer gördüğümüz zaman acemi bir mutluluk yaşıyoruz.
Oyunculuklara gelecek olursak, başroller Belçim Bilgin ve Mehmet Günsür vasatı aşamamışlar bana kalırsa. Kişisel olarak ikisini de itici buluyorum aslında. Bu yüzden sağlıklı bir tahlil yapamamış olabilirim. Diğer taraftan Ayda Aksel, Şebnem Sönmez ve Hüseyin Avni Danyal ustalıklarını konuşturmuşlar. Yalnız burada Altan Erkekli'ye ayrı değinmek lazım. Özellikle "baba-oğul kavgası" sahnesindeki mükemmel oyunculuğu hakkında ne söylesek az kalır. Ses kaydı yaptığı sahnedeki monologu da unutmayalım.
Filmin beğenmediğim yönlerinden bahsedip, filmin bende yarattığı havayı bozmak istemiyorum. Ayrıca uzun bir yazı oldu. Sonuç olarak filme "modern bir yeşilçam masalı denemesi" olarak bakabiliriz. Filmin kusurlarını görmezden gelmemize yardımcı olur mu bu bakış açısı? Orası size kalmış. (5/10)
Şükür ki "bisiklet sürenler" var hala.
senaryo çok ucuzdu dediğin gibi ama başroldeki oyunculuklara da haksızlık etme ; )
YanıtlaSiltamam kabul mehmet günsür'e haksızlık etmiş olabilirim ama kelebeğin rüyası'nı sen de izledin; belçim bilgin konusunda fikrim değişmez usta
Sil